Sigara, obezite, aşırı zayıflık, fazla egzersiz, alkol, kafein, çevresel zararlı maddeler, stres, anne adayının yaşı ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar doğuranlığı olumsuz etkiliyor.

Sigara, doğurganlığı en fazla etkileyen faktörlerin başında geliyor. Çalışmalar, sigara içenlerde infertilite yani kısırlık riskinin normal popülasyona göre 1,6 kat fazla olduğunu gösteriyor.

 

Sigaranın 1 ile 4 yıl erken menopozla da ilişkili olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Bülent Urman, sigaranın yumurta gelişimi, yumurtlama, döllenme ve embriyonun erken gelişimi üzerine olumsuz etkileri olduğunu, hatta gebeliğinde sigara içenlerde bebeğin de doğurganlık yeteneğinin azaldığını söylüyor.

Doç. Urman, “Yardımcı üreme teknikleri ile tedavide sigara içenlerde, aynı sayıda embriyo transfer edildiğinde bile gebelik oranı yüzde 50 daha az ve gebelik için yaklaşık 2 kat fazla siklusa gerek olduğu bildirilmektedir. Aynı zamanda yumurta gelişiminin uyarılması (ovulasyon indüksiyonu) tedavisine cevap daha kötü olmaktadır. Erkek sigara içtiğinde mikro enjeksiyon (ICSI) ve tüp bebek (IVF) şansı azalmaktadır. Tedavideki pasif içicilerin de benzer risk altında olduğu bildirilmektedir” diyor. Doç Urman, doğurganlık üzerinde etkili olan diğer faktörleri ise şu başlıklar altında anlatıyor:

OBEZ ERKEKLERDE SPERM SAYISI YÜZDE 20 DAHA AZ
Obezite:
 Obezite kadınlarda yumurtalık üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, adet düzensizliği, adet görmeme, yumurtlama ile ilgili sorunlar, erkeklik hormon düzeylerinde artış, kız çocuklarında ilk adetin erken olması, polikistik over sendromu, düşük riskinde artış, yardımcı üreme tekniklerinde düşük gebelik gibi sorunlara neden olarak doğurganlık şansını düşürür. Gebelik öncesi 80 kilo ve üzeri ya da (Beden Kitle İndeksi- BKİ >25) olanlarda gebelik için beklenen zamanın iki kat fazla olduğu bildirilmektedir. Obez erkeklerde ise sperm sayısı yüzde 20 daha az olduğu ve sperm kalitesinin bozulduğu belirtiliyor.

Obezitenin yardımcı üreme teknikleri tedavisi üzerinde de olumsuz etkileri olduğu gösterilmiş. Yumurtalıklarda yumurta gelişiminin uyarılması için daha fazla dozda ilaca gereksinim var. Yetersiz folikül gelişimi nedeniyle daha sık siklus iptali olabilir, (normalde yüzde 5, obezlerde yüzde 25) daha az sayıda yumurta elde edilir. Gebelik için denenen siklus sayısı artar. İlk siklustan canlı doğum oranı BKİ > 27 ise yaklaşık yüzde 33 azalır. Bu kişilerin yüzde 50’sinde ilk 3-6 siklusta, yüzde 75’inde ilk 9 siklusta gebelik oluşur. Bel/kalça oranındaki her 0.1’lik artışın siklus başına gebelik oranını yüzde 30 azalttığını bildiren araştırmalar var.

ŞİŞMANLIK KADAR AŞIRI ZAYIFLIKTA RİSKLİ
Zayıflık: 
Fazla kilolar kadar aşırı zayıflığın da fertilite üzerinde olumsuz etkileri bulunuyor. BKİ<19 olan kadınlarda gebelik için beklenen zamanın 4 kat daha fazla olduğu ve gebelik için ortalama 29 ay bekledikleri bildirilmiş. Gebelik için beklenen bu süre normal BKİ’li kadınlarda 6,8 aydır. Erkekte ise BKİ <20 olduğunda sperm kalitesinin azaldığı bulunmuştur. Aynı zamanda kadınlarda zayıflığın gebelikte bebekte gelişim geriliği ve gebelik kayıpları ile ilişkili olduğu görülmüştür.

EGZERSİZ SÜRESİ HAFTADA 4 SAATİ GEÇMEMELİ
Egzersiz: Sağlıklı beslenme ile birlikte düzenli egzersizin genel sağlık durumunu iyileştirdiği ve normal kilonun korunmasını sağladığı düşünülür. Egzersizin insülin duyarlılığı arttırarak ve yumurtalık fonksiyonlarını düzenleyerek gebelik şansını yükselttiği iddia edilir. Farklı egzersiz düzeylerinin doğurganlık üzerine etkisi araştırmalarda net olarak gösterilememiştir. ABD’de ilk IVF siklusuna alınan 2,232 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada, 1-9 yıl süreyle haftada 4 saati aşan egzersiz yapan kadınlarda daha fazla olumsuz IVF sonuçları olduğu bulunmuş ve infertilite sorunu olan çiftlerde egzersizin haftada 4 saati geçmemesi önerilmiştir.

ÇAYA VE KAHVEYE DİKKAT!
Kafein: 
Kafeinin fertilite üzerine etkisi son zamanlarda çok araştırılan konulardan biri, ancak sonuçları tartışmalı bir konu. Normal, sağlıklı bir yetişkinde orta düzeyde kafein alımının risk oluşturmadığı belirtiliyor. Ancak, doğurgan çağdaki kadınlar risk grubu kabul ediliyor ve günde 300 mg’ın üstünde kafein önerilmiyor. Günde 7 fincan ve kahve ya da çay tüketiminin doğurganlığı olumsuz yönde etkilediği bildiriliyor.

ALKOL DÜŞÜK RİSKİNİ DE ARTIRIYOR
Alkol:
 Haftada 7-8 bardak alkolün doğurganlığı belirgin şekilde azalttığı, hatta haftada bir bardak alkol alındığında bile alkol içmeyenlere göre döllenme şansının azaldığı biliniyor. Alkolün yumurtalık fonksiyonunu olumsuz etkilediği ve bebekte kromozom anomali riskini yükselttiği belirtilmekte. Yapılan bir araştırmada haftada 1-5 bardak alkolün fertiliteyi yüzde 100’den yüzde 61’e, haftada >10 bardak ve üzerinin fertiliteyi yüzde 34’e düşürdüğü bulunmuştur. Ayrıca alkolün düşük riskini arttırdığı düşünülmektedir.

KOZMETİKLER DE ETKİLİ
Çevresel Zararlı Maddeler: 
Çevremizde sıklıkla bulunan birçok kimyasal maddenin doğurganlık, gebelik kayıpları ve kusurlu bebek doğurma ile ilişkili olduğu gösterilmiş. Pestisit (tarım zehiri) ve solventlere (temizlik ve yağ çözücü maddeler, boya ve boya çıkarıcılar, yapıştırıcılar ve kozmetikler gibi maddelerde bulunur) maruz kalmanın sperm sayısını yüzde 40 azalttığı belirtiliyor. Yüksek ısı maruziyeti nedeniyle kaynakçılık da sperm sayısında azalma için risk oluşturuyor.

 

STRES GEBELİK ORANINI DÜŞÜRÜYOR
Stres: 
Stres hormonlar üzerine, sinir sistemi ve bağışıklık sistemine etki ederek doğurganlığı etkileyebiliyor. Stresin yardımcı üreme teknikleri üzerindeki etkileri oldukça fazla araştırılan konulardan biri. Ancak stres nedenini, düzeyini tanımlamak ve ölçmek zor. Çalışmalar, stresin toplanan yumurta sayısını ve gebelik oranı azalttığını gösteriyor. Yumurta toplama ve embriyo transferi gibi stresli anlarda, adrenalin düzeyi fazla olan kişilerde gebelik oranının azaldığı ve gevşeme/stresle baş etme programlarının gebelik oranlarını yükselttiği şeklinde araştırma sonuçları mevcut.

YAŞ İLERLEDİKÇE DOĞURGANLIK AZALIR
İleri Yaş: 
Eğitim, kariyer, ekonomik nedenler ve evlilik anlayışındaki değişiklikler gibi faktörlerle son 30 yılda kadınlarda ilk doğum yaşı giderek arttı. İleri yaş da infertilite için önemli bir risk faktörü. Doğurganlık 35 yaşa kadar yavaş bir azalma gösterirken, bu yaştan sonra hızlı bir düşüş gösterir. Benzer şekilde yardımcı üreme teknikleri tedavisinde de, klinik gebelik oranı, transfer edilen embriyo başına canlı doğum oranı anlamlı şekilde azalır.

DOĞURGANLIĞI ARTIRMAK NE KADAR MÜMKÜN?
Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar:
 Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, tüplerde yapışıklıklara neden olarak infertiliteye yol açabilir. Hazneyi yıkama (vaginal duş) alışkanlığının da enfeksiyon, dış gebelik ve infertiliteye neden olabildiği gösterilmiş.

Sonuç olarak, doğurgan çağdaki kadın ve erkeklerde fertiliteyi olumsuz etkileyen birçok değiştirilebilir davranışsal risk faktörü bulunuyor. Fertilite ile ilgili bu risk faktörlerinin, özellikle de yaşam biçimlerine bağlı ve değişime uygun olan faktörlerin farkında olmak önem taşıyor. Çoğu kadın bu risklerin farkında olmayabilir ya da yanlış bilgi sahibi olabilir. Çiftler, sigarayı bırakma, alkol içmeme, kafeini azaltma, stresle başa çıkma, kilo verme gibi önlemlerle tedavi sonucunu olumlu yönde etkileyebilir.”

1 Comment

  1. Anita Avatarı
    Anita

    Wow, incredible weblog layout! How lengthy have you ever been blogging for?
    you made blogging glance easy. The whole look of your site is fantastic, let alone the content material!
    You can see similar here <a href="[Link deleted]

Write a Reply or Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir